Mustafa Hakkı AKANSEL
1894-1951Akansel, Abdülmümin ve Ümmügülsüm’ün oğlu olarak 1894 yılında Zonguldak’ın Devrek ilçesinde doğmuştur. Aslen Samsunlu olup babası Abdülmümin Efendi’nin Rüştiye Mektebi hocası olarak görevli bulunduğu Devrek’te doğmuştur. Devrek o tarihte Bolu’ya bağlı olduğu için resmi kayıtlarda doğum yeri Bolu olarak geçmektedir. Ailenin iki erkek çocuğu olmuştur.
1918 yılında Tıbbiye’den mezun olmuştur. Okulunu bitirdikten sonra I. Dünya Savaşı devam etmekte olduğundan hemen askere alınmış, 14 Mayıs 1918 tarihinde Askeri Yedek Tabip olarak askerlik hizmetine başlamıştır. Savaşın sona ermesi üzerine 7 Kasım 1918 tarihinde terhis edilmiştir. Karadeniz Ereğlisi Hükümet Tabibi olarak 10 lira maaşla 1 Nisan 1919 tarihinde memuriyete başlamıştır. Kısa süren bu görevinden 21 Haziran 1919 tarihinde ayrılmıştır. 26 Ağustos 1919 tarihinde Balıkesir Susurluk Nahiyesi Belediye Tabipliği görevine başlamıştır. Bu görevi 3 Ocak 1920 tarihine kadar devam etmiştir. İhtisas yapmak üzere bu görevinden ayrılmış, 14 Mart 1920 tarihinde İstanbul Tıp Fakültesi Cilt Hastalıkları Asistanlığına başlamıştır. Bu görevini 10 Ocak 1923 tarihine kadar sürdürmüştür. 15 Mayıs 1923 tarihinde aynı fakültenin Teşrih Asistanlığı’na başlamıştır. Bu bölümdeki görevi 30 Kasım 1923 tarihine kadar devam etmiştir. 1 Aralık 1923 tarihinde Tıp Fakültesi Seririyatı Hançeriye ve Uzviye Asistanlığı’na başlamıştır.1 Şubat 1925 tarihinde tahsil için Avrupa’ya gideceğinden görevinden istifa etmiştir.
Fransa’da cilt ve zührevi hastalıkları ihtisası yapmıştır. Buradaki öğrenimini tamamladıktan sonra Amerika’ya geçmiş ve bir müddet bu ülkede çalışmıştır. Memlekete döndüğünde Ankara Deri ve Tenasül Hastalıkları Muayene ve Tedavi Evi tabibi olarak 1 Şubat 1927 tarihinde göreve başlamıştır. 17 Haziran 1929 tarihinde bu görevinden istifa ederek Ankara’da serbest olarak çalışmaya başlamıştır. Ankara’daki resmi görevi sırasında dispanser başhekimliği yapmıştır. II. Dünya Savaşı sebebiyle askere çağrılması üzerine muayenehanesini kapatmış, 21 Temmuz 1940 ile 11 Kasım 1941 tarihleri arasında Yedek Tabip Yüzbaşı olarak bu görevi ifa etmiştir. Askerlik hizmeti dönüşünde serbest çalışmaya devam etmiş 27 Mart 1945 ile 24 Ağustos 1946 tarihleri arasında ikinci defa askere çağrılarak yedek subay olarak hizmet etmiştir. 14 Ocak 1947 tarihinde İstanbul Haydarpaşa Nümune Hastanesi Cilt Mütehassıs Muavinliğine tayin edilmiştir. 22 Mart 1947 tarihinde Cildiye Mütehassısı olmuştur. 21 Haziran 1951 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 21 Haziran 1951 Perşembe günü Bayezit Camii’nde kılınan öğle namazından sonra Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
İlk yazılarını İstanbul ve Ankara’daki günlük gazetelerde neşretmiştir. Yazar olarak tanınması Çınaraltı dergisinde seri olarak çıkan yazılarıyla olmuştur. Dr. Akansel, Dr. Rıza Nur’un yakın dostu idi. Onun Türk Tarihi kitabından etkilenmiş, şuurlu ve kuvvetli bir Türk milliyetçisi olmuştur. Dr. Rıza Nur, ani olarak vefat ettiği zaman cenaze merasimine katılan az sayıdaki dostları arasında Velid Ebüzziya, Hilmi Ziya Ülken, Peyami Safa, İsmet Rasin Tümtürk, M. Sadık Aran, Dr. İzeddin Şadan, emekli büyükelçi Tevfik Kâmil Koperler ile birlikte Akansel de bulunuyordu. Akansel, yakın arkadaşının ölümünden sonra hakkında yazdığı makalede hekimliğin verdiği birikimle ruh dünyasının mükemmel bir tahlilini yapmıştır. Onun çok yüksek bir kültür sahibi olduğunu, bunun tamamıyla milli olduğunu, hiçbir an vatanı için kalemiyle, kalbiyle, ilmiyle çalışmaktan vazgeçmediğini belirtmiştir.
Eserleri:
Kitap halinde ilk eseri ‘Yurt İçin’, İstanbul 1933’te basılmıştır. İkinci eseri ‘Kaplıcalar Hakkında Genel Bilgiler ve Armutlu Kaplıcalarında İlmi Tetkikat, İstanbul 1935 ‘te Vahit Gazi Matbaasında basılmıştır. Bir inceleme eseri olan, ’Türkün Kitabı-Türk Irkı Hakkında Tetkikler’, İstanbul 1943 ‘de Akbaba Yayını olarak çıkmıştır. Onun makalelerinin neşredildiği Çınaraltı, Akbaba dergisi ile birlikte Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından çıkarılmakta idi. Diğer eseri, ’Japon Mucizesi ve Bundan Bizim İçin Alınacak Dersler’ İstanbul 1943’te Çınaraltı yayını olarak 80 sahife halinde basılmıştır.